13 Ağustos 2011 Cumartesi

Hayatın İnsana Verdiği En Büyük Armağan(Eski Yazılarımdan Birisi)


Hiç düşündünüz mü hayatın insana verdiği en büyük armağan nedir ? Bir çok şey satın alınabilecek tonlarca para mıdır ? Küçük ama gururlu mutluluklar mıdır ? Ya da bunların dışında insanoğlunu tatmin eden herhangi bir şey midir ? Bu sorulara cevabım belki çok farklı olabilirdi ta ki yaşadığım küçük bir olaydan sonra hayattaki en büyük armağanın ‘’Sağlık’’ olduğunu anlamama kadar.Evet,bu dünyadaki hiçbir şey sağlığımızdan önemli değil.
Daha birkaç gün önce gerçekleştiremediğim hayallerim için hayal kırıklığı yaşarken ya da sebepsizce aciz gözyaşları dökerken bugün yaşadığım olay bana hiçbir şeyin sağlıktan daha önemli olmadığını yıkılan her şeyin yeniden ayağa kaldırılabileceğini bunların gerçekleşmesi için de önce sağlıklı olmamız gerektiğini hatırlattı bana.Çünkü bugün yaşadığım olay bambaşkaydı ya da beni çok etkiledi bilemiyorum.

Parktaydım,karşımda felçli,küçük bir kız çocuğu annesi sayesinde birkaç adım atmaya çalışıyordu.Arkasındaki babası ise biraz mahzun ama mutlu bakışlarıyla onun adım atmasını seyrediyordu.Kim bilir, belki de o adımlar küçük kızın hayattaki ilk adımlarıydı…
Peki,düşünebiliyor musunuz o küçük kızın psikolojisini ? Çevresinde deliler gibi koşup oynayan onca çocuk varken o sadece birkaç adım atmanın mutluluğunu,bir o kadarda o çocuklar gibi koşup oynayamamanın burukluğunu yaşıyordu içinde.Peki ya annesi ve babası onlar.Onlar belki de kızlarının birkaç adımına bağlamışlardı o fani hayatlarındaki küçük mutluluklarını.Ya da belki bir sokak kedisinin açlığı kadar zavallı  hissediyorlardı kendilerini kızlarını iyileştirebilmek için ellerinden bir şey gelmediği için.
İşte ‘’o’’ anlar vardır ya.Hayatın en acımasız yönlerini ortaya çıkaran enstantanelerden biriydi o şahit olduklarım.İçimde bir şeyler koptu sanki.Allah’a şükür sağlıklıydım elim, ayağım,bütün uzuvlarım tutuyordu.O küçük kızın yaşadıklarını yaşamadım ben belki ama hem onun yerine koydum kendimi hem de yıllar önce ailemden bir insanın gözümün önünde eriyip gittiği aklıma geldi.
Daha 4-5 yaşındaydım.Tam olarak bile hatırlayamıyorum yaşadıklarımı.
Tek hatırladığım,büyükbabamın kanserden dolayı gittikçe yaşamdan kopuyor olmasıydı.O koskoca iri yarı adamı kanserin nasıl yiyip bitirdiğini gördüm.
Sıkça gidiyordum ziyaretine ve her gidişimde biraz daha yok oluyordu büyükbabam.O koskoca 2 metrelik adam o bembeyaz çarşaflı yatağın içinde gittikçe küçülüyordu.
Çok da geçmedi o bembeyaz çarşaf dedemin kefeni oldu.
Kim bilir bu kaybettiğim kaçıncı insandı hayatta ?
Geride kalmak,terk edilmek her zaman zordur.Ama önemli olan hayatta kalabilmek, kaybettiklerimizi de kalbimizde yaşatabilmektir.
Tüm kaybettiklerime…
Nefes aldığım  ve ‘’sağlıklı’’ olduğum her an sizi yaşatacağım,size ait olan kalbimde.

Hayatı sevmiyorum,ailemi seviyorum çünkü onlar benim hayatım…

İREM NAZLINUR ÇETİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder