24 Şubat 2012 Cuma

Virginia Woolf – Mektuplarından


"Siz duygularınızın kölesisiniz herkes gibi. Ama size hükmeden bu duyguları tanıyamaz, ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıkacağını bilemezsiniz. Bir aşk, bir öfke, çıldırıcı bir kıskançlık, dayanılmaz bir özlem, bazen karanlıkların içinden çıkıp sizi esir alabilir. Bazen bir başka insan için kendinizden vazgeçebilirsiniz.Bazen öfkeyle kamaşır içiniz. Yitirmenin ne olduğunu biliyorum.Yaşadığımız aşklar hayatımızı değiştiriyor. Yapılan hatalarda,değişen hayatı bir kez daha değiştiriyor. Savruluyoruz... 
Kaç kez yaşadığımız anın değerini bilmediğimiz için geleceği reddetmişizdir,kaç kez kıymetini anlayamadığımız bir anda yaşadığımızdan çok parlak olabilecek bir geleceği elimizden kaçırmışız.

Hayata neyle başlarsan başla elinde çok az şey kalıyor. Gurur ve aptallık. Halbuki her şeyi istemiştik değil mi?"

Ertürk Akşun

Bir şehri şehir yapan;
Ne ışıklı vitrin camları ne de gösterişli yüksek binaları, ne de yürüyemediğin yasaklanmış parkları. 
Bir şehri şehir yapan;
Kapladığı alanın ölçüleri ile tarihinin derinliklerinde olup bitenlerinin arasındaki kopmaz ilişkidir.
Bir şehri şehir yapan;
Bir süngerin suyu emmesi gibi, emdiği anıların toplamıdır.
Bir şehri benim yapan ise;
O kentin soğuğudur, sıcağıdır, kum fırtınasıdır gözlerimi acıtan.
Bir kenti benim yapan;
O kentin en güzel zamanı değil, en zor zamanıdır.
Bir kent beklenir dostum, yıllarca beklenir. Bir kent gitmeden önce içinde büyütülür. 
Bir kenti kent yapan, kentin kendisi değil, senin kente verdiğin anlamdır. 
İşte o yüzden o aptal türistler, ancak birkaç kare fotoğrafa sığdırırlar anılarını, unutmamak için yaşadıklarını.
Bense içimde büyütürüm, ve en güzel yerini kendime saklarım.
Bir kent en sonunda içinde yitirdiğim bir aşkla benim olur.

ERTÜRK AKŞUN

12 Şubat 2012 Pazar

Kahraman Tazeoğlu

''Gözlerime baktı ve ''neden yalnızsın'' diye sordu. Başımı çevirdim ve ''neye göre'' dedim.Güldü.Birasından bir yudum daha aldı. ''senin hiç susmaktan dilin kurudu mu?'' diye sordum birden bire. Şaşırdı. ''işte odur asıl yalnızlık'' dedim. ''suskun ve hep yalnızsın. Uzaktan izlemek yetmiyor seni anlamaya. Neden insanlarla aranda hep kalın duvarlar var? Ve neden hep yalnızlığı seçiyorsun'' dedi. Şimdi gülümseme sırası bendeydi. O,birasını yarılarken ben anlatmaya başladım. ''varlığına sarıldığım huzur maskesidir yalnızlığım. Evet! Huzurdur.Ama maskedir aynı zamanda. Kimseye armağan edemeyeceğim bencilliğimdir. Seçilmiş bir yalnızlığı yaşıyorum. Sebeplerim içimde gizli.''

2 Şubat 2012 Perşembe

Yazmak Kendini Tanımaktı


Birkaç gündür aklımda deli sorular dönüp duruyor. Düşündüğüm ama kayda değer cevaplar alamadığım sorular. Yazmaya nasıl başladığımı ya da beni yazmaya iten sebeplerin neler olduğunu anımsayamıyorum. Böylesine büyük bir tutkuyla kağıda, kaleme sarılmamın önemli bir nedeni olduğu düşünülebilir.
Aslına bakarsanız, kendimden başka hiçbir nedenim yok. Kendim için yazmıyorum, yazabildiğim için kendimi yani özümü buluyorum. Daha önce bir yazımda ‘’Yazmak eylemi, bir tür terapi ’’ demiştim. İnsanların kendilerini daha iyi tanıyabilmek, sorunlarına akılcı çözümler üretebilmek, olaylara veya durumlara karşı bakış açılarını değiştirebilmek için gittikleri terapiler gibi.(Dürüst oluyum, ben de bir ara gitmiştim) Her şey kendini anlayabilmekle ve tanımakla başlıyordu, kendini tanıyan insan çevresindeki durumlara daha kolay vakıf olurdu çünkü.


Yazmaya belki de bu yüzden başladım. Kontrol edemediğim düşüncelerimi yazıyla ifade edebildiğimi anladığım ve kendimi harflerle tanıdığım için. Hayatın tüm acımasızlığından sıyrılıp kendime kelimelerle yeni bir dünya kuruyorum. Kurguyla karışık saf ve kimi zaman da kirli düşüncelerim var benim. Zihnimde kelimelerle oynamak ve onları akıl süzgecinden geçirmek beni mutlu ediyor. Mutsuz olduğum zamanlarda dahi elime kalemimi aldığım an her şey yeniden başlıyor. Sessiz ve derin uğultularımı yazıyla anlatmayı seviyorum, onları yaşanılabilir kılmayı da. Parlak olmadığını düşündüğüm ama her zaman realist olarak baktığım hayatımı yazıyla renklendiriyorum. Satırlarıma düşen sözcükler, yaşamıma ithaf edilen mutluluğu oluşturuyor. Yazıyorum ve biliyorum ki; yazdıkça kendimi tanıyor, kendimi tanıdıkça nefes alıyorum.
Kapanış Elif Şafak’tan gelsin: ’Yazıyorum çünkü harflerle nefes alıyorum. Yazıyorum çünkü hayatla kurduğum bağ yazıdan geçiyor. Ve yazıyorum çünkü hayal ve hikâyeler alemini şu yaşadığımız hayattan daha hakiki, daha sahici, daha renkli buluyorum.’’

İrem Nazlınur ÇETİN