14 Ocak 2012 Cumartesi

Minicik Bir Bedenin Taşıdığı Kocaman Bir Kalp


‘’Var mı ondan güzeli? ‘’ diye başlıyordu haberin başlığı. Gazeteyi elime aldığımda dikkatimi çeken ilk başlık o olmuştu. Adı Sinemdi, doğduktan 1 yıl sonra babasını kaybetmiş, 4 yaşındayken ailesiyle beraber Erzurum'un Aşkale ilçesinde depreme yakalanmış. Deprem sonrası kaldıkları çadırda yangın çıkınca yüzü, elleri, kirpikleri ve saçları da dahil olmak üzere bütün vücudu yanmış.6 ay yanık ünitesinde tedavi görmüş, açık yaraları iyileşmiş. 7 yaşından itibaren de bir dizi ameliyat geçirmeye başlamış. 3 yılda tam 15 operasyon geçirmiş. Doktorlar, Sinem’e sıfırdan dudak, burun ve yanak yapmışlar. O küçücük bedeniyle onca zorlu ameliyata göğüs germiş ve okuldaki arkadaşlarının onu itip kakmasına, sınıfın onu ötekileştirmeye çalışmasına bile katlanmış. Şimdi 5.sınıf öğrencisi ve 12 yaşında olan Sinem, haberi yapan gazeteci Sibel Arna’ya: ‘’Çok sevimliyim işte, çizgi filmlere benzemiyor muyum sizce’’ diye sormuş. Küçücük bir çocuğun yaşama nasıl sıkı sıkı sarıldığının ispatı bu. Başından geçen onca acıya rağmen kendisiyle barışık ve o minicik yüreğinde kocaman umutlar taşıyacak kadar güçlü bir kız Sinem. Öyle ki, annesi bazen isyan ettiğinde Sinem o güzel yüreğiyle annesini sakinleştiriyor ve ona umut aşılıyormuş. 12 yaşındaki bir çocuğun yaşadığı o acılara ve hüzne rağmen üzerinde taşıdığı pozitiflik ve yaşama sevinci beni çok etkiledi. Sabah sabah, yüreğimden süzülüp gelen gözyaşlarımın sebebi Sinemdi. Babasını çok erken yaşta kaybeden çocuklara her zaman ayrı bir ilgi göstermişimdir, belki Sinem’e de bu yüzden büyük bir ilgi gösterdim ama yaşadığı o acılar minicik bir yüreğin kaldırabileceği türden değil. Sinem, bunu o küçücük yaşında başarmış ve daha da başaracağı ve yapacağı çok şey var eminim. Zaten, ziyaretine giden gazetecilere ilerde kalp doktoru ya da fotoğrafçı olmak istediğini söylemiş. 

Çocuk olmak, böyle bir şeydir işte. Çevrende olup bitenlere aldırmaksızın yüreğinde daima güzellikleri taşıyabilmek, hayatı kendi düşlerinin rengine boyayabilmektir. Belli ki Sinem’in hayatında da siyah beyaz renklere yer yok. O, yaşadıklarına rağmen yine de cıvıl cıvıl renkler taşıyor üzerinde. Gazetecilere verdiği pozları bir görseniz, elleri ayakları tuttuğu halde yine de üzerinde mutsuzluğu ve kederi taşıyan onca insana inat, Sinem’in o yapay elleriyle ve gülen yüzüyle verdiği pozlar gerçekten derinden etkiliyor insanı. Bir haber insanı nasıl bu kadar derinden etkileyebilir diye sormayın, beni çok etkiledi. Biliyorum, aşırı duygusal bir insanım ama sizde bir bakın Sinem’in o güzel fotoğraflarına. Onun içindeki yaşama sevincini ve mutluluğu hissedin. Minicik bir yüreğin, hayata sarılış öyküsüne kulak verin.

Babasızlığına, yaşadığın o ağır acılara, kaderine inat, sen hep gülmelisin Sinem kardeşim. Kalbim ve dualarım seninle… 
Hayata sıkı sıkı sarılmanın ne demek olduğunu bana bir kez daha hatırlattığın için teşekkür ederim.


(İşte Sinem'in fotoğrafları, bakın şu güzel yüreğe http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=8327&rid=2  )

İrem Nazlınur ÇETİN

5 yorum:

  1. izleyicin oldum bende beklerim..
    hayatreceli.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. çok etkilendiğimi söyleyebilirim.küçücük bir kız çocuğundan öğreneceğimiz çok şey var sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim,benden de sevgiler...

    YanıtlaSil